
İlkem kardeş yoğun ısrarıma dayanamayıp bir Palamutbükü postu yolladı bize:
“Bu yaz kızlarla Datça Palamutbükü’ne gittik. Ben geçen sene de gitmiştim, denizine, sakinliğine hasta olmuştum. Geçen yıl kaldığımız yerde kaldık yine. Ceylan Pansiyon diye bir yer. Çok temiz, odaları çok basit, sade olsa da gerekli olan her şey var. Deniz hemen pansiyonun önünde o yüzden odalarda deniz manzarası da var. Üst kattaki odalarin, yani denizi banko gören odalar geceliği 30 lira, aşağıdaki odalar 25 liraydı. Ama pansiyonun sahibinin “bu fiyatlar sadece size” tarzı muhabbetleri de çekti bize. Neyse, Palamutbükü zaten deniz kıyısı boyunca uzanan pansiyonlardan oluşuyor. Yani büyük oteller yok ortamda.
Denize girmek ve akşam yemek yemek dışında pek bir aktivite de yok aslında. Sakin tatil arayanlar için mükemmel bir yer. Denizi de mükemmel. Biz gündüzleri deniz, akşamları da etraftaki restoranlarda yemek yemek şeklinde takıldık. Bodrum’daki Adamik Bar’ın sahibinin kardeşi mi, yoksa akrabası mı, öyle bir insan orada bir restoran açmış: Adamik Restoran adında. Orada birkaç akşam yemek yedik. Gayet başarılıydı. Özellikle sakızgırığı köfte ve sakızgırığı tavuk diye iki spesiyaliteleri var. Çok güzeldi. Yalnız bir akşam çok büyük bir turist grubunu ağırladıkları için bizim yemekleri geciktirdiler; ama güleryüzleri ve ikramları ile bu açığı kapatmayı bildiler.
Bir akşam yine orada yemek yerken Şener Şen geldi, restoranın sahibi ile hoş beş etti. Bize de iyi akşamlar falan dedi. Datça’da bir festival varmış, oraya ödül almaya gelmiş galiba. Adamik restoran dışında bizim beğenerek yemek yediğimiz başka bir yer de Şef Restoran idi. Orada da güzel balık yemekleri var, bir de manyak pidesi var karışık pide gibi bir şey ama adı “Manyak Pide”.
Asıl tatilin olayı bizim bir köy düğününe katılmamız oldu. Düğünün olacağı akşamın sabahında, gittiğimiz markette, yemek yediğimiz yerlerde, kaldığımız pansiyonda herkes akşam düğüne gelecek misiniz? diye sormaya başladı. Bütün Palamutbüklüler davetliydi düğüne. Adamik restoranın sahibi istersek bizi düğüne arabasıyla götürebileceğini söyledi, biz de kabul ettik. Böylece bir köy düğünü görmüş olduk. Biraz anlatayım düğünü: Köy meydanına herkes toplanmış. Yaşlı amca ve teyzeler için sandalyeler dizilmiş, isteyen oturuyor. Elinde mikrofon olan bir adam çalacak şarkıları ve kimin şarkıyı istediğini söylüyor. Mesela “oğlan tarafının isteği üzerine kolbastı çalıyoruz” gibi. Gelin ve damat çok gençti. Gelinin belinde kırmızı kuşağı da vardı. Tam teşekküllü bir gelindi yani. Çok Ege ezgisi çalındı. Düğün sahipleri ve davetliler çok güzel danslar yaptı bu ezgiler eşliğinde. Benim gibi İç Anadolu’nun bağrından kopmuş biri için çok ilginçti. Biz de birkaç Ankara havasında oynadık. Gece 1 gibi oradan ayrıldık. Biz ayrılırken çok çılgın danslar pistte hüküm sürüyordu.
Son akşamımızda da Datça’ya gittik. Oradan bal, badem ve zeytinyağı aldık. Deniz kenarındaki restoranların birinde yemek yedik. Ama pek memnun kalmadık, hatta arkadaşın midesi biraz rahatsız oldu. Sonra taksiyle Palamutbükü’ne döndük.”
Ben de gittim buraya bu sene.Yazacağım bir ara…
Resim pbphotography’den
İmza D.