SIDEBAR
»
S
I
D
E
B
A
R
«
Ayfer Tunç’u keşfettim ama normal hayata dönemiyorum
2.Ekim.2014

Nikillustrations

 

Resim buradan.

Bir takım arkadaşlarla bir gün ne okuyalım, ne okuyalım diye takılırken birisi Dünya Ağrısını okuyalım dedi. Tamam dedik, hatta bir sürü kişiydik hepimiz tamam dedik. Ya da ben o gün yoktum da sonradan Dünya Ağrısını mı okuyacağız dediler şimdi emin olamadım ama neyse biz Dünya Ağrısı’nı okumaya başladık. 2014 baharı falan gibiydi, kitap çıkalı çok olmamıştı aldım hemen bir heyecan. Hemen bitti kitap. Sonra ben Ayfer Tunç’tan yakayı kurtaramadım. Bugün 1 Ekim 2014 mesela hala elimde “Mağara Adamları” var. Tüm kitapları okumadan rahata erecek miyim bilmiyorum. Başka bir şey okuyamaz oldum gönül rahatlığıyla. Hepsi de depresif ama çok da güzel. Tam “yaw yeter kardeşim, kasvet , kasvet nereye kadar diyorum ama geçen geçe mesela yine bir hikayeye takıldım, bu kadar da yazılmaz ki dedim yine kalkıp hazır ola falan geçmek istedim. Çok seviyorum kendisini, su anda en sevdiğim Türk yazarlardan, ilk üçe kesin girer, hatta belki de birinci ama dedim ya çok da şikayetçiyim.

Hikaye şöyle: küçük bir Anadolu şehrinde yaşayan bir otelci var. Adı Mürşit. Yaşadığı şehir kasvetli, otel babadan kalma ama Mürşit otele fazla sahip çıkmıyor, bu nedenle bakımsız vaziyette. Lobisi havasız, kaloriferi yok. Bir çalışanı var ( adını unuttum) penceresiz bir odada kalıyor mesela bu çalışanı. Merdivenin altında, girişte çay ocağı işletiyor, oradan da nasipleniyor. Müşteriler de o kadar yoksul ki oradan yemek yiyip lobi nispeten sıcak diye yatana kadar orada takılıp sonra odaya çıkıyorlar mesela. Kitap lobiyi öyle bir anlatıyor ki resmen havası yüzünüze vuruyor. Mürşit kendisinden çok babasına benzeyen ( babası hırslı, ya da normal dünya ağrısız bir adam) oğluyla hep kapışıyor, oğlan oteli tadil ettirip çıtayı yükseltmek peşinde, kalorifer taktıralım diyor mesela ama babasının umuru değil. Zaten kasvetli olup yıllar için de yeşil alanları da azalan şehirde halkın umudu hep altın madeninin açılması. Başka hiçbir heyecan yok. Sürekli bir iç sıkıntısı duyuyor Mürşit.

Mürşit üniversiteyi İstanbul’da okumuş ama kalamamış orada, baba hasta olmuş, dönmek zorunda kalmış. Aklı da orada kalmış. Sonra Şükran’la evlenmiş ama onu da sevememiş. Sevecen bir eş ve baba olamamış. Otelin sürekli müşterilerinden bir Madenci var, Mürşitle madenci dost oluyorlar akşamlar boyu bahçede oturup içip sohbet ediyorlar. Madenci de kederli. İki yalnız ve hayattan kopuk adam, birlikte rakı içip dağlara bakarak dünya ağrılarından kurtulmaya çalışıyorlar. İkisinin de bir sırrı var, kitap bu arada bize ara ara Türkiye’nin gündemindeki temel meselelerini, yakın geçmişteki toplumsal travma yaratan olayları ( ki elini sallasan ellisi) da hatırlıyor. Önce adama kızıyorsun, ya topla kendini, otele yeni nevresim falan al, bir badana yaptırın, şu lobiyi açın bir havalansın falan diyecek gibi oluyorsun sonra hak da veriyorsun. Bir yerde şöyle yazmış ” işlendiğini bildikleri ama görmezden gelinen suçlarının ağırlığı nedeniyle dünya ağrısı çekerler”.

D.


Bir Cevap Yazın

XHTML: You can use these tags: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>