SIDEBAR
»
S
I
D
E
B
A
R
«
Zalim
20.Ağustos.2010

Dün bir yerlerde Amerikan NPR radyosunun, Sezen Aksu’yu 50 büyük ses listesine dahil ettiğini okudum. Liste tırıvırı değil; Maria Callas, Amalia Rodrigues (en güzel tatilimin fon müziği), Ella Fitzgerald, Janis Joplin vs. daha bir sürü iyi tip var.

Sonra aklıma hemen, şarkı istenebilecek hemen her ortamda istediğim, ama bugüne  kadar  çok az ortamda çaldırtmayı başarabildiğim (halbuki herkes de biliyor, neden çalamıyorlar anlamıyorum, deli gibi popüler mi değil niye yani?), bu uğurda kendimi rezil ettiğim, arabada çalarken bağıra bağıra söyleme dürtümü engeleyemediğim, sonra ara ara yurtdışında da çalınırken duyduğum, ne iş diye ayaklara fırladığım ve anca o zaman bestecisinin ecnebi (Azeri Eldar Mansurov) olduğunu  öğrendiğim şarkı geldi;  ZALİM

Şöyle birşeydir nakaratı:

Seyret perişan halimi bende akşam olmakta
Dostlar seyrelmiş beyhude lafla vakit dolmakta
Avare oldum serseri oldum terk-i diyarda
Zalim, senin Allah’ın yok mu

Youtube’da bir sürü videosu var ama youtube yasaklı olduğu için herkes bir kere daha dinleyebilsin diye, bir yerlerden garip bir şey buldum: Buyrun dinleyin, bağıra bağıra söyleyin.

İmza D.

The man who stare at goats (Özel Kuvvetler)
28.Mart.2010

The man who stare at goats‘a gittik apar topar. Biraz hüsrana uğradım.

Önce elli saatte çıkan fast food yemeğim için minik bir sinir krizi geçirdim. Sonra o sebeple filme geç girdik, jeneriği kaçırdık. İlk yarı yarım saatte  bitti. O noktada bayağı bir kısmını kaçırdığımızı fark ettik.

Ewan Mc Gregor bir muhabir, fazla bir şey yapamamış hayatta. Sonra George Clooney ile tanışıyor. Biz o noktada henüz sinema salonuna girmeyi başaramamış durumdayız. Girebildiğimiz noktada bunları bir arada görüyoruz, Clooney’nin (Lynn) pisişik işler çeviren bir özel kuvvetler adamı olduğunu anlıyoruz; ama epey bir süre sıyırmış mı ciddi mi emin olamıyoruz. Sonra devreye bu işlerin erbabı Bill (Jeff Bridges) giriyor. Bir de bakıyoruz Kevin Spacey de var filmde; ama kötü adam rolünde. Üç tane baba gibi adam bir arada oynar da bu kadar vasat bir şeyler mi çıkar ortaya? Bazı sahnelerde epey kıkırdadık, ama genel olarak tavsiye edemeyeceğim sanırım; zorlamaya gerek yok.

Filmin tek iyi tarafı Clooney’nin karakteri Boston dinlemeyi sevdiği için, sık sık kulağımıza Boston çalınıyor. Ertesi gün evdeki Boston CD’sini bulmaya karar veriyorum, sırf o  bile ağzımın tadını yerine getiriyor.

İmza D.

Ajda Pekkan dokunulmazlığı
9.Şubat.2010

Geçenlerde, utana sıkıla B.’ye, Ajda Pekkan’ın şarkı söyleme biçiminden, sesinden ve şarkılarından pek haz almadığımı söyledim lafın arasında. Ne de olsa, Ajda da Türk milletinin dokunulmazlarından biridir ya; öyle göğsünü gere gere laf edemezsin! Bir durursun, bir düşünürsün, etrafta biri var mı diye kolaçan edersin. B.’den de, düşüncelerime paralel şeyler duymanın güveniyle, bu postu yazmaya karar verdim.

Bugün radyoda, tüm dikkatimi vererek  “Resim” adlı şarkısını dinledim. Olabildiğimce tarafsız olmaya çalışarak. Üzgünüm, bence korkunç bir şarkı. Ajda’nın yaşam biçiminin esrarengizliğini, disiplinini beğeniyorum. Estetik ameliyatlarıyla da hiç hiç problemim yok; hatta insana umut veriyor. Kılıkları da her zaman olmasa da, gayet güzel (Bazen abartıp 22 yaşında bir kız gibi gözüküyor, ama ona da laf etmiyorum). Tek problemim müziğiyle, şarkılarıyla.

Eski şarkılarına da çok lafım yok. Nitekim, nostalji bölümüne Ajda’nın bir şarkısını bile koyduk. Ama nedir bu son iki albümün durumu? Sanki sadece gece klüplerinde, herkesin durduğu yerde tempo tutabileceği bir grup şarkı yapma amacındalar. “Resim” mesela. Arkadaki ritm bütün şarkı boyunca sabit. (Müzikten, sound’dan anlamam; gayet düz vatandaş terimleri kullancağım.) Şarkının sözlerinde bir aman amanlık durum hiç yok. Şarkı boyunca en az 15 kere nakarat tekrarlanıyor. Ajda, her zamanki ağız hareketleriyle ooouuu uuuuu aaaauuuuu diyor bol bol… Ben, sürekli yerilen pop şarkıcıların hitlerinden çok bir fark göremiyorum. Ama söyleyen Ajda ya, kimse bu ne yavan şarkı demiyor herhalde. E senelerin kredisi var… Diğer şarkılarını da biliyorum, dolduruşa gelip albümünü almıştım; iki kere zor döndü baştan sona.

Güzelliği, genç göstermesi, hanımlığı, disiplini, az konuşması, esrarengizliğiyle; tabii ki diğerlerinden ayrılıyor; ama bence müzikalitesiyle değil… Yoksa benim mi bir problemim var Türk Pop müziğiyle dostlar?

İmza: Muhalefet G.

Yüskek yüskek dalgalar
3.Şubat.2010

Bizim ufaklık okulda bir şarkı öğrenmiş. Geçen Cuma’dan beri bağıra bağıra onu söylüyor. Yüksek de diyemiyor henüz, komik oluyor.

“Yüskeeeek  yüskeeeek dalgalaaarrr” (burada sesin epey incelmesi, mümkünse çatlaması lazım!)

Gemi yalpalaaaar

Koş kaptan, çabalaaaaa (burası, çabala mı, çapala mı belli değil)

Repertuara yeni katılan bu şarkıyı evde sayısız defalar dinleyince aklıma eskilerden bayıldığım Stxy‘in Come Sail Away adlı şarkısı geldi. Tamam, abiler biraz eski olabilirler; ama özellikle konser albümleri benim favorim olmaya devam edecek. Youtube’da buldum ekliyorum.

“I’m sailing away, set an open course for the virgin sea”

Resim pinkFELtrage‘dan (Resmin altında Styx’e referans verince bu posta girmeye hak kazandı, o da çok gençden biri değil belli ki:)).

İmza D.

Soul Kitchen’ın müzikleri
11.Ocak.2010

Dün seyrettik Fatih Akın‘ın Soul Kitchen‘ı.  Sevdik doğal olarak sevmesine diyecek bir şey yok.  Zaten sevmeye hazır gitmiştik, kendisine sempatimiz sonsuz.

soul kithcen

Film zaten taverna işleten filmin esas oğlanı Adam Bousdoukos’un yaşadıkları üzerine kurgulanmış, Boukdoukos filmde  herşeyini verdiği restoranı  işletmeye çalışan bir Yunan asıllı Alman kardeşimizi oynuyor. (Kısa ve Acısız’da da galiba Fatih Akın’la çalışmıştı, ama görmedim, bir şey diyemem.) Restoranda Adam Bousdoukos’un oynadığı karakter Zinos ile birlikte aşcılık yapan Shayn (deniyor filmde ama Şahin olması kuvvetle muhtemel) karakterini ise Duvara Karşı’dan tanıdığımız Birol Ünel oynuyor. Biraz yaşlanmış, ama hala süper oyuncu. Sonlarda kısacık Uğur Yücel de var. Canım Ailem gibi  kendini tekrarlayan senaryolara kırgın olduğum için Uğur Yücel’e pek sempati ile bakmıyorum şu aralar ama onun da rolü tatlı.

soul kitchen 2

Herşeyin ötesinde filmin müzikleri harikaydı. Bir sürü funky sound var hepsi  Fatih Akın’ın kendi arşivinden çıkmaymış. Kanat Atkaya‘nın bir yazısında okumuştum, bu filme veda filmim falan diyormuş ama  sadece bu türe vedayı kasdediyor sanırım daha “müzelik” filmler yapmak istiyormuş.

Henüz internette soundtrack’ini bulamadım, buruk, hevesi kursağında kalmış şekilde aramaya devam ediyorum, bulursam haber edeceğim.

8 Mart 2010  tarihli not: Dün itibarıyla  filmin müziklerini Ada Müzik’te buldum. Hatırladığım kadar  güzel. Üstelik çift CD.

İmza D.