SIDEBAR
»
S
I
D
E
B
A
R
«
Kapadokya Ultra trail 2015 yazıları
18.Aralık.2015

Epeydir yazamadık Kırmızı Baykuş‘a.
Hep niyetliyiz ama olmuyor.
Sonra sağolsun Burçe, Kapadokya Ultra trail 2015‘de 30K koştu.
Hatta dereceye girdi ve tezcanlı bir insan olduğu için üşenmeden yazdı.
Aşağıdaki post etmeyi başardık. Unutmuşuz bu işleri, zorlandık ama oldu:)
Ben de koştum, bu arada onu da söyleyeyim, gerçi bitiremedim, diskalifiye oldum.Ama çok da iyi geçti, gene gideceğim.
Ben de,  minimum antremanla 30K’ya nasıl hamle yapılır, başa neler gelir tadında birşeyler  yazacağım ama ağır kanlıyım, belki sene bitmeden yazarım…
Yazayım yahu. Hatta bu da 2015 yılı için son temennilerimden biri falan gibi birşey olsun (new year resolution nasıl deniyordu yaw?).

D.

Burçe’nin yazısı aşağıda:

BURÇE ARI – KAPADOKYA ULTRA TRAIL 2015 30K YARIŞ RAPORU

burçe 1

“İçimdeki spor tutkusu beni Kapadokya’ya sürükledi. Sürüklendiğim yerde kelimenin gerçek anlamında süründüğüm de oldu, hem de çamurda… Koşan bilirmiş gerçekten bu zevki… Koşanlara ve koşmayanlara kendi maceramı yazmak istedim:

Kendimi bildim bileli düzenli spor yaparım. Herhangi bir spor, fark etmez… Sadece yazları veya sadece kışları yaptıklarımı saymazsak genelde spor salonundaydım. Koşmayı sıkıcı buluyordum, lise yıllarında atletizm takımında olduğum bir sene içinde de sevememiştim. Koşmaya Kapadokya Ultra Trail 2015’in yapıldığı tarihten yaklaşık 6 ay önce arkadaşım Banur’un tavsiyesi ile başlamıştım. Bir Runner’s World dergisi alıp okumamı tavsiye etti, koşunun ayrı bir dünya olduğunu, seveceğimi söyledi. Gerçekten de öyle oldu. Artık ben bir koşucuyum.

Önce koşu bandındaydım, sonra dışarı çıktım koşmaya ve kısa süre içinde bağımlısı oldum. Yaptığım spor türleri içinde bu kadar hızla forma sokanını tecrübe etmemiştim. Yoğun ev ve iş hayatım olduğundan dışarıda koştuğum anlar kendimi dinleyebildiğim çok değerli alanım oldu. O yüzden genelde tek başıma koştum, müziğimi dinleyip bol bol oksijen alarak.

Kapadokya Ultra Trail 30K’ya katılma cesaretini tamamen cehaletimden gösterdim. Herhalde öncesinde patika koşusundaki sürpriz dolu mücadelenin ne menem bir şey olduğunu bilseydim kayıt olmazdım bu kadar az tecrübeyle. Ben sadece 36 km boyunca Kapadokya’nın güzel doğasında biraz çıkış biraz iniş koşacağımızı sanıyordum. Tek isteğim Kapadokya’da peri bacalarının arasında koşmayı tecrübe etmekti. Ankara’daki ODTÜ ormanındaki antrenmanlarıma benzer bir rota beklentisi içindeydim. İlk yarış tecrübem olacaktı. Bir iki hafta kala heyecandan uyku düzenim bozulmuştu. Sabahın köründe uyanıp nasıl olacağını hayal etmekten uykuya dalamaz olmuştum. Bazen madem uyandım ve uyuyamıyorum bari çıkıp koşayım diye ay ışığında çıkıp güneş doğana kadar koştuğum oluyordu. Artık nerdeyse boş kaldığımda tek düşündüğüm koşmak ile ilgili konulardı. Ne giymeli, ne yemeli, ne zaman koşmalı, nasıl koşmalı, ne güzeldi koşmak!

Yarışa bir hafta kala en sevdiğim yiyecekleri rahatça yediğim karbonhidrat yüklemesini yaptım ve bol bol su içtim. Antrenmanlarımı azalttım. O hafta daha önce hep kullandığım GPSli saatim bozuldu. Yeni saatimi son gün aldım. Her ne kadar daha iyi bir saat olsa da kendisini tanımıyordum, ilk defa yarışta kullanacaktım. İşte uykumu kaçıracak bir neden daha…

Kapadokya’ya eşim Serdar ve oğullarım Can ve Ali ile birlikte gidecektik. Ayrıca arkadaşlarım Didem ve Dilek de yarışa katılmak üzere geleceklerdi. Cuma sabah saatlerinde Ankara’dan yola çıktık. Göreme’de hep beraber muhteşem manzaralı Artemis Cave Hotel’de kaldık. Kayıt olmak için Ürgüp’e geçtiğimizde stresle karışık mutluluk mu desem heyecan mı desem bilemiyorum, karışık duygular içindeydim.

Koşuda kullanacağım bir çantam hala yoktu. Ankara’da bulamamıştım, ama koşuyorum.net adresinde beğendiğim Raidlight Olmo çantayı Kapadokya’ya getirmesi konusunda Emre Tok ile anlaştık. Daha önce hiç çanta ile koşmadığım için çantayı yarıştan önce denemek istiyordum. Akşamüstü sırtımda çantayla kısa ve hafif tempolu bir koşu yaptım ve eyvah dedim ne kadar rahatsızmış! Sırtımı terletmişti çanta ve sular ağırlık yapıyordu. Aslında çanta gayet iyiydi, zor olan çanta ile koşmaktı. 36 km böyle nasıl gidilir diye ekstra stres olmuştum. Deneme koşumu Göreme’de şehir içindeki rotanın bir kısmında yapmıştım, sarı bayraklar yol kenarlarında görünüyordu. Bir tırmanış gördüm ve orada yarışın zorluğu hakkında bir fikir (ama sadece bir fikir) edinmeye başladım. Kolay olmayacaktı. Son bir haftadır sürekli kontrol ettiğim hava durumu ısrarla yağmur gösteriyordu yarış günü için. Evrene ne kadar mesaj gönderdiysem de kendimi dinletemedim. Yağış, ille de yağış olacaktı.

Bu psikolojiyle tanıtım toplantısına gittim. Serdar ve çocuklar beni dışarıda beklerken, onları da peşimden sürüklediğim için biraz vicdan azabı duyuyordum. Toplantı salonunda kendimi dünyanın her yerinden gelen güzel insanlarla dolu bir topluluk içinde buldum. Tanıtım, aslında web sayfasında defalarca okuduğum bilgilerin tekrarı niteliğindeydi. Asıl soru cevap kısmı çok faydalı oldu. En büyük endişem rotayı şaşırmak, kaybetmekti, bu konuda organizatörler tarafından aydınlatıldık.

Toplantıyı takip eden makarna partisi çok güzel bir alandaydı, yemekler gayet güzeldi ama açık havada yemek için hem hava soğuktu hem de rüzgar esip tozu toprağı yemeğimize yapıştırıyordu. Yine de o tozlu topraklı makarnayı hızlıca yedim. Orada yemek yiyemeyip aç kalan üşümüş çocuklarımı da alıp otele geçtik.

Geceden kıyafetlerimi hazırladım. Uzun günün sonunda güzel bir uyku uyudum. Ceviz ezmesi ve muzdan oluşan kahvaltımı yaptım ve sular seller içinde yarış alanına geldim. Ortam harikaydı. Didem ve Dilek ile bulduğumuz bir tentenin altındaki kalabalığa karışarak olabildiğince ıslanmamaya çalışıyorduk. Arada fotoğraflar çektirmeyi de ihmal etmiyorduk. Tuvalet sırasında tanıştığımız ve daha sonra geçen senenin kategori birincisi olduğunu öğrendiğimiz Hasan, biz çaylaklara son tavsiyelerde bulundu. Başlangıca dakikalar kala göreceli boş bir alan bulup son esneme gerdirme hareketlerimi yaptım. Artık konsantre olmuştum ve tüm endişelerim gitmişti. Adrenalin çoktan damarlarımda dolaşıyordu.

Başlangıç noktasında yerimi aldığımda saatimin GPSini ayarlayamadım. “Artık saate bakmadan elinden gelenin en iyisini yapacaksın Burçe” dedim kendime… ve başladık! Önce yağmur altında çamurlara olabildiğince basmadan koşmaya çalışıyorduk, daha sonra diğerleri gibi bende aldırmadan çamurlara, su birikintilerine bata çıka koşmaya devam ettim. Çok güzeldi, harikaydı! Yağmur daha da güzellik katmıştı. Muhteşem bir rotada ilerliyor, mis gibi manzaraya bakarak koşuyorduk. Çok sayıda kişiyi ilk 10 kmde geçtim ve herhalde yanlış yapıyorum çok mu hızlı ilerliyorum acaba sonlarda çok mu yorgun düşeceğim diye hafif bir kaygı duyuyordum ama yine de yavaşlayamıyordum. Zaten tırmanışlarda ister istemez hızım azalıyordu. İlk kontrol noktasına vardığımda yağmur dinmişti. 1 saat 14 dakikada geldiğimi öğrenince mutlu olmuştum. Yağmurluğumu çıkardım, bir bardak su içtim, bir tane de jel yuvarladım. Oyalanmadan yoluma devam ettim. Şehir içinde bizi izleyen kimi şaşkın kimi el sallayıp cesaretlendiren insanların arasından koşmak çok hoştu. Yerleşim yerinden ormanlık alana girdiğim sırada karşılaştığım patikanın meğer ne zor olduğunu düşünmüyordum çünkü çoktan “runner’s high” denilen o “uçma” durumuna girmiştim. Yüksek sesle müzik listemdeki şarkıya eşlik ediyor, bir yandan da çamurlu ormanda koşuyor, iniyor, tırmanıyor, daracık, karanlık mağaralara girip, sürpriz dolu harika rotada ilerliyordum. Bir noktada kayboldum, korktuğum başıma geldi, kaybolduğumu hem etrafımda hiç koşan başkası olmadığında hem de rota işaretleri kalmadığında anladım. Hemen geri döndüm aynı yoldan ve nihayet uzaktaki ağacın birindeki beyaz plastik kurdeleyi gördüm ve koşanları gördüm. Bundan sonra tekrar kaybolmamak için önümdekilerin hızında ilerlemeye gayret ettim. Bu da hızımı korumama yaradı. Zaten iple inilen kayayı ve altından mı sürünsem üstünden mi hoplasam sorunsalı ile karşılaştığımız koca kütüğü görünce iyi ki de etrafımda diğer arkadaşlar varmış dedim. Zira buralar yardımsız geçilebilecek gibi değildi. Buna rağmen bir kere daha kısa bir rotadan çıkışım oldu ama erken fark edip geri döndüm. Yine de bir adım dahi fazladan atmak istemeyecek kıvama gelmiştim, bundan sonra daha dikkatli ve hızlı olmalıydım öndekileri kaçırmamak için.

İkinci kontrol noktasına ulaştığımda saat 12: 29’du, artık yorulmuştum ve bir an önce bitirmek istiyordum. Tek mesafe ve zaman mevhumum kontrol noktalarıydı. Burada bir yanılgıya düşüp mataralarımı su doldurmadım. Bir enerji barı yiyerek yoluma devam ettim. Rota boyunca hepsi birbirinden kaliteli insanlarla beraber koştum. Herkesin önceliği diğerinin iyi olup olmadığıydı. Birimiz bir köşede duracak olsa mutlaka durup nasıl olduğu, yardıma ihtiyacı olup olmadığı soruluyor, zor yerlerde el ele tutup birbirimize yardımcı oluyorduk. Neredeyse 90 derece dik tepeleri tırmanırken hiç bu kadar yorulmuş muydum diye kendime soruyordum. Ama bu yolda birçok kişiydik, herkes yorgun ama herkes azimliydi. Bir noktada yanımdan geçen bir arkadaş bir avuç kuru kayısısından almamı teklif etti, diğer bir noktada üzüm toplayıp ikram eden oldu. Üzüm ikram eden arkadaşa saati ve kaç km kaldığını sordum. Tecrübeli birine sormuşum, ayrıntılı bilgi verdi bizi bitişe kadar nasıl bir rota beklediği konusunda. Suyumun bittiğini söylediğimde de kendi suyunun yarısını verdi. Kendisine tekrar buradan teşekkür ediyorum. O kıymetli suyun tadını hiç unutmayacağım. 4 km kalmıştı. Bu şekilde sona yaklaşmıştım. Artık güneş tepedeydi. Başlangıçtaki kapalı gri havada yanıma alayım bari diye dalga geçtiğim güneş kremini çok aradım. Ürgüp’ü gördüğümde çok mutlu oldum, bitirme çizgisine doğru içimde artık ne kadar kalan enerji varsa kullanıp depar attım. Durmaktan çok, bir an önce beni orada bekleyen ailemin güzel erkeklerinin yüzlerini görmek istiyordum. Ve ordaydılar. Arkadaşım Didem’le birlikte. Hayatımın en unutulmaz anlarından biriydi. Sonunda aldığım 15:02’de bitirerek aldığım kategori üçüncülüğü ise üzerine bal kaymak etkisi yarattı. Bunları hiç unutmayayım diye bir de belki başkalarını da motive eder umuduyla böyle bir rapor hazırlayayım dedim.

Kapadokya Ultra Trail organizatörlerine, yarışta birlikte koştuğum arkadaşlarıma ve bana destek olan aileme çok teşekkür ederim.

burce 2

Kısa film kursu?
9.Ekim.2014

 

 TED Üniversitesi sürekli eğitim merkezinde   eğlenceli eğitimler var. İlgilenirseniz linki şöyle;

www.tedu.edu.tr/tr-TR/Content/Egitim_ve_ogrenim/Surekli_Egitim/Egitim_Programlari.aspx

 

ted surekli egitim 1 ted surekli egitim 2

D.

Bugün (ya da yarın) çok süper bir şey olacak
19.Temmuz.2013

19 Temmuz 2013’de Cassini uzay aracı ( şu anda Satürn etrafında turluyor kendisi) son dokuz yılda iki kere yaptığı üzere güneş çevresinde dolanan bilumum gezegenleri vs. fotoğraflarken dünyayı da fotoğraflayacak. Bu fotoğraflama olayı biz dünyalıların uzaydan resmimizin çekildiğini bildiğimiz ilk örnek olacakmış. Vallahi thedaytheearthsmiled.com‘un yalancısıyım. 

Bu çerçevede habersiz yakalanmayıp gülümse şansımız var. Bunun için bütün gün gökyüzüne bakıp deliler gibi sırıtmanıza gerek yok Kırmızı Baykuş bir hizmeti daha ayağınıza getiriyor.

blue skyAncaaak tam “Türkiye için sırıtmanız gerek saatleri açıklıyoruz” falan diye caka satacaktım ki şu anda ben öğlen tatilindeyken bu fırsatı kaçırdığımızı fark ettim. Ama gerçi kafam da karıştı zira 19 Temmuz 2013 diyor ama Türkiye için verilen saatte Cumartesi 12:27 lafı da var. Nasıl oluyor?

Saat farklarına hiçbir zaman kafası basmamış biri olarak yorumu size bırakıyorum. Biz ailecek her ihtimale karşılık Cumartesi öğlen sırıtıyor olacağız havaya bakarak.

İmza D.

Bu sabah siz yataklarınızda iken şöyle şeyler yaşandı
22.Mayıs.2013

En son 28 Kasım’da  yazmışım. Artık blogun takip edilebilir tarafı kalmadı  diyenler çoğunluktadır eminim. Ama hepinizi utandıracağım. Bu arada boş  durmadım tabii.  Bir sürü kitap, film  vs.

Hepsi bombardıman  gibi gelecek. Öncelikle, ısınma babında söyle bir geyikle başlıyorum.

 Bu sabah  siz yataklarınızdayken söyle şeyler yaşandı.

uykuluAkşam  art ardına 2 film seyrettim ( 2 si de süperdi bu arada yazacağım) .

Yarımda yattım. Yatarken de sabah erken kalkayım da evi toplu bırakayım diye düşündüm çünkü bugün akşama bir arkadaşım kalmaya gelecek.

Saat 05:40 da 06:40 sanarak kalktım duş aldım. 8 yaşındaki kızımı  kaldırdım  saat 06:00 da . 06:30 da evden çıktık.  Devamlı da  fırça atıyorum gene geç kaldık diye çünkü servise yetişeceğiz ya.

Sonra bizim eve yakın bir yerlerde  oturan teyzeme küçük kızımı  bırakacaktım.  Kadıncağız  pijamayla kapıyı açtı “senin saatin doğru mu?” vs  muhabbetiyle durum ortaya çıktı.  Ben ufaklığı  alıp geri aşağı indim.

Geri eve döndük, ben evi topladım, sonra aşağı parka indik. Millet yürüyüş yapıyor, biz parkta. “Hayırdır?” falan diyorlar. Erken  kalkmışız diyorum. Saat 07:10. Manzara söyle:  40 yaşlarında bir kadın bankta oturuyor. 8 yaşındaki eleman  ip atlamaya  çalışıyor. 3 yaşındaki diğer şüpheli ise  çoraplarıyla kum havuzunda yürümek için  izin koparmaya çalışıyor (“lütfen annecciiim)  ama zaten hali hazırda çorapla dolanıyor.

Daha sonra sabah 06:30 itibarıyla  yanından depar atarak arabaya koştuğumuz apartman  görevlisine rastladık. “Hayırdır inşallah ?” dedi. Ben de  kendimi,   adamcağıza “teyzeme kızı götürdüm de,  saatin kaç?  dedi de, orada uyandım duruma”  vs şeklinde detaya girmiş buldum.    Sonra boş bakan adama durumu özetledim “erken kalkmışız” diye.

Saat 8:30 gibi perişandım.  Şimdi iyiyim:).

Daha saat 09:40 ama  ben 4 ( yazı ile;  dört) saattir faalim…

 İmza D.

 

Bebeler seneye forma giymiyor olabilir
28.Kasım.2012

Okul formaları ile ilgili  bir yönetmelik değişikliği oldu,   belki haberiniz vardır. Dün car car televizyonlarda idi.  İlgilenenler  tamamını okusun bakalım buradan. Yönetmelik  söyle diyor: “Öğrenciler, okul, sınıf ve şubelerde tek tip kıyafet giymeye zorlanamaz. Ancak, velilerin en az yüzde altmışının muvafakatiyle, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı özel kurumlara ait okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve liselerde 4 üncü maddede yer alan sınırlamalara uyulmak kaydıyla, okul yönetimlerince okul kıyafeti belirlenebilir.” Yani seneye de forma giyiyor olabilir bizim bebeler. Ama giymiyor da olabilirler.  Özel okullarda  iş velilerde bitecek.  Yönetmeliğin yasaklara dair bazı maddeleri bizim evde sıkıntı yaratacak cinsten. Bazılarını da anlayamadık. Sorularım şöyle: 

Öğrenim gördükleri okulun arması ve rozeti dışında nişan, arma, sembol, rozet ve benzeri takılar takamaz; Winx, Barbie, Monster High vs gibi  zerzevatı bu kapsama sokmaya çalışacak işgüzarlar  çıkarsa bizim bazı  kılık  kıyafet devre dışı kalabilir.

İnsan sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve mevsim şartlarına uygun olmayan kıyafetler giyemez; Bu  insan sağlığına zararlı ibaresini anlamakta  zorlandım: Asbestli  tişört mü giyecek çocuk? Asbesti kıyafetleri vasıtasıyla okula taşıma kötü niyetinde olan biri bunu forma ile de yapamaz mı?

Yırtık veya delikli kıyafetler ile şeffaf kıyafetler giyemez;  Bizim yırtık kotlar da zayi oluyor bu kapsamda.  Hatta ben de veli kapsamında kapının önünde bulabilirim kendimi.

Vücut hatlarını belli eden şort, tayt gibi kıyafetler ile diz üstü etek, derin yırtmaçlı etek, kısa pantolon, kolsuz tişört ve kolsuz gömlek giyemez;  Burada da diz üstü etek,  tayt ve şortlar kapsamında sıkıntılar yaşayacağız.  7 Yaşında çocuğa dizaltı etek  giydirilir mi? Forması bile diz üstü onun.  Taytlar da cidden devre dışı kalırsa duman oluruz.

Siyasî sembol içeren simge, şekil ve yazıların yer aldığı fular, bere, şapka, çanta ve benzeri materyalleri kullanamaz ve giysileri giyemez;  Che mesela siyasi  sembol mü? Henüz Che’li bir şeyimiz yok ama seneye ne moda olacak nereden emin olabiliriz. Artık  işgüzar okul yöneticisi   tırıvırı bir şekli siyasi sembol  olarak algılarsa?

 Böyle sorularımvar.

İmza D.