SIDEBAR
»
S
I
D
E
B
A
R
«
Ayfer Tunç -Suzan defter
2.Ekim.2014

Suzan Defter“İnsan gençliğini aşka vermezse, gençlik ne işe yarar?”
“Ama kaybeden sonunda siz olmuşsunuz.”
“Kayıp mı? Kaç kişi böylesine sevebilmiştir dünyada?”
“Ama bir kucak korla kalan siz olmuşsunuz.”
“İyi ya boş değildi kucağım.”
“Ama yandınız, kül oldunuz.”
“Ama vardım, kül bunun kanıtı.”

12 Eylül’le hem zamanlı bir aşk hikayesi. Aynı hikayeye iki taraftan bakıyoruz. Kitabın bir tarafı Ekmel’in karşı sayfaları ise Derya’nın günlükleri. Suzan Derya’nın abisine aşıkmış hatta abisiyle arasına girdiğini falan düşünüyor sık sık. Sonra bir şekilde kendisini eve kapatmış Ekmel’le yolları kesişiyor ve hikayenin obür tarafını da dinliyoruz.

Millet önce bir günlüğü sonra diğerini falan okumuş. Ben bir oradan bir buradan, sırayla okudum. Her türlü güzel, ne diyim.

D.

Kırmızı Baykuş’taki diğer  Ayfer Tunç  yazıları için  kitap yazılarını tıklamanız yeterli.

Ayfer Tunç- Yeşil Peri Gecesi
2.Ekim.2014

Yeşil Peri Gecesi, Ayfer Tunç’un bugüne kadar okuduğum kitapları arasında en fazla beğendiğim kitabıydı. Belki bugüne kadar en beğendiğim kitaptı bile diyebilirim zorlasam.
Okuduktan sonra/okurken, milletin eften püften sıkıntılarına daha bir içimin sıkıldığını, tahammülümün de düştüğünü fark ettim. Ama tabii insanın gündelik hayatla da ilişkisini koparmaması gerekiyor. Yoksa hepimiz boynumuza halatı geçirecek değiliz. İnşallah bir noktada geçirmeyiz yani
Yeşil Peri Gecesi

 

Aşağıda tanıtım bülteninden bir paragraf ekliyorum, ben saçma sapan yorumlar yapıp kitabın şanına leke düşürmeyeyim. Özetle, çok sevdim ben.
“Güzelliğini zehirli bir sermaye olarak kullanan genç bir kadının hayattan öç almak için soyunmasıyla başlayan bir düşüş hikâyesidir Yeşil Peri Gecesi. Modern toplumun ikiyüzlülüğüne, geleneklerin, alışkanlıkların zorbalığına direnen, “farkına varmış” ve bu nedenle acı çeken bir kadının, annesiyle hesaplaşamayan bir kız çocuğunun, okuyanı rahatsız eden ve belki de bu nedenle elinizden bırakamayacağınız öyküsü. Cumhuriyet elitlerinin düşkün kuşakları ile orta sınıfın can çekişen tutunamayanlarının karşılaştığı trajik bir karnavala dönüşen kapak kızının romanı, toplumun ve bireyin ruh haritasını en ince ayrıntısına kadar resmeden Ayfer Tunç’un güçlü anlatımıyla Türkiye’nin çürüyen yüzüne de ayna tutmaktadır.”

D.

Kırmızı Baykuş’taki diğer  Ayfer Tunç  yazıları için  kitap yazılarını tıklamanız yeterli.

 

Ayfer Tunç- Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi
2.Ekim.2014

 

Ayfer Tunç kitaplarını yazmaya başladım tamam ama okuduğum sırayla gitmeyeceğim.

Yazın bir ara da Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi‘ni okumuştum.

Kitabı tabii ki çok beğendim ama doğrusu Ayfer Tunç’un en beğendim kitabı değil ( En beğendiğim “Yeşil Peri Gecesi ) ama bu da çok güzel.

Bin tane kitap okuyormuşsun gibi, insan arada bazen bağlantıları kaybediyor, elde harita gibi bir kağıda notlar almak lazım.

Çünkü herkes sonlara doğru bağlantılı çıkınca insan daha evvelki bağlantılara yeteri kadar dikkat etmediğini fark ediyor.

Ama o da sorun değil zira 100 tane ilginç hikaye var, biri 19. Yüzyılda geçiyor biri şimdilerde. Güzeldi valla.

D.

Bir deliler evinin yalan yanlış tarihi

 

Kırmızı Baykuş’taki diğer  Ayfer Tunç  yazıları için  kitap yazılarını tıklamanız yeterli.

Ayfer Tunç’u keşfettim ama normal hayata dönemiyorum
2.Ekim.2014

Nikillustrations

 

Resim buradan.

Bir takım arkadaşlarla bir gün ne okuyalım, ne okuyalım diye takılırken birisi Dünya Ağrısını okuyalım dedi. Tamam dedik, hatta bir sürü kişiydik hepimiz tamam dedik. Ya da ben o gün yoktum da sonradan Dünya Ağrısını mı okuyacağız dediler şimdi emin olamadım ama neyse biz Dünya Ağrısı’nı okumaya başladık. 2014 baharı falan gibiydi, kitap çıkalı çok olmamıştı aldım hemen bir heyecan. Hemen bitti kitap. Sonra ben Ayfer Tunç’tan yakayı kurtaramadım. Bugün 1 Ekim 2014 mesela hala elimde “Mağara Adamları” var. Tüm kitapları okumadan rahata erecek miyim bilmiyorum. Başka bir şey okuyamaz oldum gönül rahatlığıyla. Hepsi de depresif ama çok da güzel. Tam “yaw yeter kardeşim, kasvet , kasvet nereye kadar diyorum ama geçen geçe mesela yine bir hikayeye takıldım, bu kadar da yazılmaz ki dedim yine kalkıp hazır ola falan geçmek istedim. Çok seviyorum kendisini, su anda en sevdiğim Türk yazarlardan, ilk üçe kesin girer, hatta belki de birinci ama dedim ya çok da şikayetçiyim.

Hikaye şöyle: küçük bir Anadolu şehrinde yaşayan bir otelci var. Adı Mürşit. Yaşadığı şehir kasvetli, otel babadan kalma ama Mürşit otele fazla sahip çıkmıyor, bu nedenle bakımsız vaziyette. Lobisi havasız, kaloriferi yok. Bir çalışanı var ( adını unuttum) penceresiz bir odada kalıyor mesela bu çalışanı. Merdivenin altında, girişte çay ocağı işletiyor, oradan da nasipleniyor. Müşteriler de o kadar yoksul ki oradan yemek yiyip lobi nispeten sıcak diye yatana kadar orada takılıp sonra odaya çıkıyorlar mesela. Kitap lobiyi öyle bir anlatıyor ki resmen havası yüzünüze vuruyor. Mürşit kendisinden çok babasına benzeyen ( babası hırslı, ya da normal dünya ağrısız bir adam) oğluyla hep kapışıyor, oğlan oteli tadil ettirip çıtayı yükseltmek peşinde, kalorifer taktıralım diyor mesela ama babasının umuru değil. Zaten kasvetli olup yıllar için de yeşil alanları da azalan şehirde halkın umudu hep altın madeninin açılması. Başka hiçbir heyecan yok. Sürekli bir iç sıkıntısı duyuyor Mürşit.

Mürşit üniversiteyi İstanbul’da okumuş ama kalamamış orada, baba hasta olmuş, dönmek zorunda kalmış. Aklı da orada kalmış. Sonra Şükran’la evlenmiş ama onu da sevememiş. Sevecen bir eş ve baba olamamış. Otelin sürekli müşterilerinden bir Madenci var, Mürşitle madenci dost oluyorlar akşamlar boyu bahçede oturup içip sohbet ediyorlar. Madenci de kederli. İki yalnız ve hayattan kopuk adam, birlikte rakı içip dağlara bakarak dünya ağrılarından kurtulmaya çalışıyorlar. İkisinin de bir sırrı var, kitap bu arada bize ara ara Türkiye’nin gündemindeki temel meselelerini, yakın geçmişteki toplumsal travma yaratan olayları ( ki elini sallasan ellisi) da hatırlıyor. Önce adama kızıyorsun, ya topla kendini, otele yeni nevresim falan al, bir badana yaptırın, şu lobiyi açın bir havalansın falan diyecek gibi oluyorsun sonra hak da veriyorsun. Bir yerde şöyle yazmış ” işlendiğini bildikleri ama görmezden gelinen suçlarının ağırlığı nedeniyle dünya ağrısı çekerler”.

D.