Geçtiğimiz senelerde, eve dönüşte uçakta okuyacak bir şeyler olsun diye, İstiklal’de kitapçı gezinirken, Fethiye Çetin‘in Anneannem isimli kitabını görmüştüm. Fethiye Çetin’i zaten avukat olarak tanıyordum, kitabı da duymuştum, atladım üzerine. Bir solukta bitti ve beni tahminimden çok daha fazla etkiledi. Ankara’da doğup büyümenin sıkıcılığı belki de, otuzlu yaşlarıma kadar gayrimüslim hiç bir Türk vatandaşı ile yakın olmadığım için, hiç empati ihtiyacı duymamışım demek ki. Hiç gayrimüslim mahalle, sınıf, üniversite arkadaşım olmadı; dolayısıyla zahmet edip kafa yormamışım.

Fethiye Çetin bir dönem İstanbul Barosu Azınlıklar Komisyonu sözcüsü idi sanırım. Şimdilerde de, Dink ailesinin avukatı yanılmıyorsam. Anneannem, Çetin’in Elazığ Palu, Habab köyünden mühtedi (yani sonradan dönme müslüman olan) anneannesi Heranuş hanım’ın hikayesi. Heranuş hanım, 1915 sonrasında Müslüman bir aile tarafından Seher adıyla büyütülmüş. Bir sürü torun, torba sahibi olmuş; hep kendine saklamış hikayesini. Çetin, anneannesi ile ilgili gerçeği çok sonra öğrenebilmiş. Akrabaları Gadaryan’lara ise ölümünden yıllar sonra ulaşabilmişler. Baştan sonra iç parçalayıcı ve düşündürücü idi. Anneannem kitabını bu kadar beğenmişken, geçen gün de Ayşe Gül Altınay ile birlikte hazırladıkları Torunlar isimli kitap karşıma çıktı. Onu da havada kaptım.

Torunlar kitabında da, Müslümanlaştırılmış Ermeni asıllı vatandaşların hikayelerini, torunlarının ağzından dinliyoruz. Geçmişte gayrimüslim nüfusun ne kadar çok vilayete yayılmış olduğunu ama şimdi ne kadar azının kaldığını görünce, insanın içi cız ediyor. Kitap, kendi küçücük dünyamızda yaşayıp, tek gazete okuyup, belli TV kanallarını seyredip, ahkam kesmek yerine, başkalarının hikayelerine kulak kabartmaya davet ediyor insanı. Çok sevdim ben.
Torunlar‘ı okuduktan sonra arka sayfalarda referans verilen bir şeyleri daha okumak istedi canım, ama çoğunu bulamadım. Kemal Yalçın’ın Emanet Çeyiz’ini bulabildim şans eseri. Bu kitap da mübadele ile yerlerinden olmuş insanların hikayelerini anlatmış. Çoğu, temelli göçtüklerine inanmak istememiş, seneye döneriz diye diye, dönemeden ölmüşler. Eski köylerine gidip görebilen şanslıların kimi, köyün toprağını yastıklarına doldurup ölene kadar başını koymuş, ya da babasının evinden içeri girmeye içi elvermemiş, kapısında oturup dönmüş. Bunlar gibi bir sürü insana dokunan hikaye var. Kaçışları, geride bıraktıkları, vs. Her üçünü de şiddetle tavsiye ediyorum. Ama en çok Anneannem‘i. Sonra Torunlar‘ı, sonra Emanet Çeyiz’i. Bu arada, ben bir süre başka türde bir şeyler okuyacağım sanırım.
İmza D.