Dün fazla seçenek olmadığından, eşimle kızımın kuyağım ağyıyor nakaratları eşliğinde 2012‘yi seyretmek zorunda kaldık. Bu kadar klişe bir arada mı olur şeklinde hayret cümleleri dilimizden eksik olmadı. Filmin en güzel yanı, başrolde John Cusack ve vasat ama komik rollerden birinde Woody Harrelson’un olması.
Bilimkurgulara her daim kılım, o açıdan da bu film hakkında konuşacak en son kişi olmalıyım. Öte yandan bu türün de hastaları var, ama herkesin kendi bileceği iş. Bilgisayar efektleri insanı en fazla ne kadar şaşırtabilir diyor insan, ama demek ki öyle değil. Gerçi şunu da itiraf etmem lazım: Seyrederken devamlı çamur atıyor durumda olsak da, aslında sıkça heyecanlanıp kendimi kaptırdığımı fark ettim.
Bugün de arabada eşimle kendimizi, insanlık yeniden hayata başlasa, kaç zamanda yeniden bu aşamaya gelinir şeklinde teknik bir muhabbet yaparken bulduk. Mesela bir felaketten yüzlerce nükleer tıp uzmanı, beyin cerrahı, jet pilotu kurtulsa da, göklerde yeniden jetlerin uçması veya röntgen cihazı yapılması kaç yıl alır? Okullar falan kurulabilir ama coğrafya değişmiş, onlar yeniden keşfedilecek, okyanus aşacak gemi ne zaman yapılabilecek? Zor işler. Bir süre sevimli bir yazlık kasabası hayatı sürerler, okulları falan olur, ama arabalarını atlar çeker falan gibisinden olayı bağladık.
Bu arada 2012 ile ilgili geçmişte de bir şeyler yazmıştım, hatırlıyorum. Bir kere daha karar verdim, nedense dünyanın sonu senaryoları beni pek korkutmuyor. Tek dileğim hemen ölmek. Kaçmak, yeniden hayata başlamak falan, mümkünse almayayım.
İmza D.